24 Eylül 2010 Cuma

İlk Adım

Bir masaldı aşkımız
sisler bulutlar ardında...

19 Eylül 2010 Pazar

Bucaspor: 0 - Galatasaray: 1

Ölümü madencilerin kaderi olarak gören bir ülkeyiz. 45 gündür göçük altında günışığı görmeyi bekleyen Şilili madenciler ayrı konu... Türkiye değil orası... Burada, bizim ülkemizde, insan hayatı ucuzdur. Çiğnediği sakızın boğazına kaçması sonucu yerde kıvranan gence kimse müdahale etmez, üniversite öğrencileri harçlık çıkarmak için inşaatlarda çalışıp hayatlarını kaybedebilir..
Böyle bir ülkede spora verilen önem ne kadar yüksek olabilir ki? Avrupa şampiyonu olmuş bir sporcumuzu önce göndere çekip, daha sonra ayaklar altına alan biz değil miyiz?
Manchester United'ın, geçtiğimiz hafta ortasında Glasgow Rangers ile oynadığı Şampiyonlar Ligi maçında, Antonio Valencia'nın ayak bileğinin kırılmasıyla sonuçlanan pozisyonu takiben oyuncuya getirilen oksijen maskesi pek çok anlam ifade ediyor aslında. İngilizler için değil, bizim için... Sporcu sağlına, insan hayatına verilen önem aptal kutusundan çıkıp başımıza başımıza vurdu. Biz hâlâ futbolcularımızın neden bu kadar sık sakatlandığı sorusunu sorup duralım... Dün gece İzmir Atatürk Stadı'nın zemini gördükten sonra futbolcuların sakatlanmaması için dua etmekten başka ne yapabilirdik ki? Oturup teknik taktik analiz mi yapılmasını bekleyelim?

Kulüpler her sene yığınla yatırım yapıyorlar. Sayısız futbolcuyu milyonlar ödeyerek kadrolarına katıyorlar. Yayıncı kuruluş rekor bir rakam ödeyerek yayın haklarını satın alıyor. Bunların hepsi sportif başarı için yapılıyor. Fakat altyapı sağlam değilken, hedeflenen başarıyı nasıl yakalayabilirsiniz ki? Söz konusu paranın küçük bir bölümüyle zemin düzeltmek çok mu zor? Kayseri Kadir Has Stadı dışarıdan bakıldığında göze hitap ediyorken, zemini gördükten sonra mide bulandırmıyor mu? Geri kalanı koyvermek değil midir bu? İnönü Stadyumu'nda sahanın hali ortadayken, aynı haftada iki maç oynatmanın mantığı nedir? Sorular artar...

Misimoviç, Kewell, Baros, Pino gibi oyunun teknik yönüne hitap eden oyuncuların böyle zeminlerde pozisyon üretmesini beklemek doğru değil. Türkiye ligini pazarlamaktan bahsedilen şu günlerde en büyük reklam malzememiz bu ligde top koşturan oyuncular. Peki, bu oyuncuların ihtiyacı olan ortamı yaratamadıktan sonra saha içindeki haklı rekabeti nasıl sağlayabiliriz? Patates tarlasını andıran zeminler şampiyonluğu ve kümede kalma savaşını doğrudan etkiler. Gerisi kulüplerin şansına kalır.

Bu arada, koreografi de rezalet olmuş.

1 Eylül 2010 Çarşamba

Geleceğini Satmak

Dün akşam saatlerinde Galatasaray Spor Kulübü, Arda Turan için almış olduğu transfer teklifini pek de etik olmayan bir şekilde kamuoyu ile paylaştı. Mlada Boleslav maçından bu yana köprünün ardından çok sular aktı. Söz konusu maçın ardında bir anda zirveye çıkarılan Arda Turan, bir anda Galatasaray'ın en çok konuşulan ismi oldu. Kolay değil tabii... Türk futbol tarihinde bu denli genç yaşta patlama yapan kaç tane futbolcu vardır ki? Beklentiler yüksekti, birkaç sene sonra Arda'yı Avrupa'nın üst düzey liglerinde izlemenin hayalini kuruyordu herkes. Onun gösterdiği performans yaratmıştı bu beklentileri... Arda ile Türk futbolunun başarısı umudu paralel ilerliyordu o günlerde...

Aradan geçen zamanda Arda'yı Metin Oktay yapma çabaları hem Galatasaray'a hem de oyuncunun kendisine olumsuz yansıdı. İkinci kaptanlığı bile büyük bir yük olarak görürken, bir anda koluna pazubant, sırtına da "10 numara" verildi... Özel hayatı dedikodu malzemesi oldu, sportif başarısızlığın neticesinde taraftarın günah keçisi ilân edildi... Bir zamanlar Hagi'nin attığı golü kale arkasından büyük bir mutlulukla kutlayan top toplayıcı çocuk değildi artık o... Sahanın içi, yeşil zemin bambaşkaydı. El birliğiyle yıprattık en büyük yıldız adayımızı, hareketleri ve yaşının getirdiği acemilikle o da katkıda bulundu buna...

Avrupa'ya gitme ihtimali bile kulübü tarafından Avrupa'dan getirilecek bir kupaya bağlanan bir oyuncu Arda... Üstelik kendisi "İkinci Metin Oktay" yaftası ile damgalanmışken elinde bonservisi ile bile gidemeyecek artık... Aksi takdirde taraftar büyük hayal kırıklığı yaşayacak... Bu ortamı yarattı Galatasaray yönetimi, sanki bir Türk takımı her beş yılda bir Avrupa'dan kupa getiriyormuş gibi...

Kulübe dün Atletico Madrid tarafından yapılan resmi teklif Arda Turan karşılığı 11 milyon Euro'yu işaret ediyordu. Galatasaray yönetimi bu teklifi geri çevirdiğini bir matahmış gibi kamuoyu ile paylaştı. Gerekçe neydi peki? Şuydu: "Sezon planlamamızın içersinde kaptanımız Arda Turan ile hem teknik, hem idari,hem de manevi anlamda yollarımızı ayırmak gibi bir düşüncemiz olmadığı için transferin son gününde yapılan ve aşağıda sunulan teklifi kabul etmediğimizi spor kamuoyu ile paylaşırız. Galatasaray Spor Kulübü yönetimi ile aynı çizgide ve aynı düşüncede olan kaptanımız Arda Turan; Galatasaraylılığını ve Galatasaraylı duruşunu bir kez daha kanıtlayarak maddi manevi kulübünün ve renklerinin hizmetinde olduğunu belgelemiş ve bu kararımızın yanında yer almıştır." Pardon ama, hangi sezon planlaması? Ortada Avrupa'ya havlu atmış bir Galatasaray varken, sırf şampiyonluk uğruna Arda Turan'ın geleceğine ket vurmanın mantığı nedir? Verilen teklife olumlu cevap verilememesi olarak birkaç neden görebiliyorum. Birincisi, transferin son günü Arda'yı elden çıkarırsan yerini dolduracak birini bulamazsın, bulsan da kolay kolay alamazsın. İkincisi, bu denli başarısız bir transfer döneminin ardından Arda'nın satılması yönetimin sallanması demektir. Olaya Arda açısından bakarsak Türk Telekom Arena'nın açılışında sahada bulunmak istiyor olabilir. Ne de olsa bu teklifin benzerlerini gelecek sezon başı garanti görüyor olabilir. Fakat Arda Turan gelecek sezon 24 yaşında bir futbolcu olarak genç statüsünden bir hayli uzaklaşacak... Ben neresinden tutmaya kalkarsam kalkayım elimde kalıyor neticede...